Bilgiç Dayı'dan Nükteler-22 (211 - 220)
211) AYNI GEMİDEKİLER
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Başbakanı ile Türkiye'nin en büyük işveren kuruluşu TÜSİAD arasında küskünlük vardı. Ülke, global kriz dalgalarının etkisiyle yalpalayan gemi gibi giderken, nasıl olduysa oldu, Başbakan ve TÜSİAD yemekte buluşma kararı verdi. Yemekte Başbakan'ın yüzü gülse de TÜSİAD üyelerinin yüzleri onunkinden daha fazla gülüyordu.
TÜSİAD üyesi dedi: ''Bu tip yemek seanslarını sıklaştırmalıyız Başbakanım; çünkü hepimiz aynı geminin içindeyiz''.
Vatandaşlar bundan haberdar olduklarında, Bilgiç Dayı'ya yaklaşıp sordular:
''Aynı gemide bulunan kişilerin küskünlüğü nasıl oldu da sona erdi?''
Bilgiç Dayı cevap verdi:
''Kaptan köşkünün kapalı kapısı TÜSİAD'a açılmıştır da ondan! Orada, dalgalara bakıp bakıp dümene dokunmak, çok hoş oluyordur!''
212) AKILSIZ AYDINLAR
Dindar diye bilinen ilme de önem vermek isteyen kişilerden oluşan kadronun idarede olması beklenilen neticeyi vermiyordu. İlim sunmaktan çok şak şak vurmaya meraklı aydınlar yüzünden çete davasında sulanma, AB'ye giden yolda sapma ortaya çıkıyor, haliyle o kişiler bir kısım yazarlara alay malzemesi oluyordu.
Yazarlardan Bekir Coşkun, şakşakçı öyle kişilere kafayı taktı. Sarıksız, cübbesiz müftü vaziyetine girdi. ''Allah bir topluma ceza vermek istiyorsa ona akılsız-ahmak aydınlar verirmiş'' dedi.
Vatandaşlar, Bilgiç Dayı'ya sordular:
''Akılsız-ahmak aydın nasıl ortaya çıkar Bilgiç Dayı?''
Bilgiç Dayı cevap verdi:
''Akıllı sanılanların üzerlerine tutulan ışıkla! Ama ışık tutanı sormayın; yerini de, uzaklığını da mümkünü yok bilemeyiz!''
213) YETKİLİSİNDEN TESBİT
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, bir televizyon programında, krize tutulmuş ekonomideki son gelişmeleri değerlendiriyordu. Bir kaç rakam verdi. İleriye dönük olumlu beklentilerini dile getirse de, ''En kötüyü gördük demek için vakit erken'' dedi.
Vatandaş Bilgiç Dayı'ya sordu:
''En kötüyü gördük demek için vakit erken demek, ne demek Bilgiç Dayı?''
Bilgiç Dayı cevap verdi:
''Aşağıdakiler naneyi yerken yukarıdakiler, maaşallaah, nane yeme aşamasına henüz gelmemişler demek!''
214) KILIÇ VE SOSİS
Rusya'nın ünlü ressamlarından İlya Glazunov'un resim sergisine Rusya Başbakanı Viladimir Putin davetliydi. Putin tabloları tek tek gezdi. Ortaçağ şövalyelerinin tasvirinin yapıldığı tablonun önüne geldiğinde, parmağıyla tablodaki kılıcı gösterip, ''Kılıç çok kısa olmuş; ancak sosis kesmeye yarar'' dedi.
İşte bu duruma şaşıran vatandaş Bilgiç Dayı'ya telefon edip;
''Alo Bilgiç Dayı!..'' dedi. ''Ünlü Ressam, Ortaçağ şövalyesinin kılıcını neden kısa çizmiş?''
Bilgiç Dayı;
''Anlaşılmıyor mu Kardaş?..'' diyerek cevap vermeye çalıştı. ''Şövalyeler, ya insan kesmekten bıkmışlardı... ya da, kesecekleri insanlar sosis kadar ufalmıştı!''
215) ADALET VE ÇAN
Şükrü Kızılot'un okuyucusu, gönderdiği fıkrayla, adaletin yorumunu yapıyordu. Bir ülke varmış. O ülkede, çalınan bir, iki, üç veya dört çan sayısına göre hangi sınıftan kişinin öldüğü belli oluyormuş. Alışık olunmayan beş defa çalındığında öğrenmişler ki, adalet denen olgu ölmüş.
Ölünce yerine yenisi gelmiş mi gelmemiş mi, o belli değil.
Şükrü Kızılot, fıkrayı naklettikten sonra, konuyu vergi uygulamasına getirdi. Ülkemizde dolaylı vergilerin yüzde altmış beş olduğunu naklederek, ''Demek ki Türkiye'de vergi isimli adalet yokmuş'' dedi.
İşte o zaman vatandaşlar meraka geldiler. O merakla Bilgiç Dayı'ya;
''Bu adalet ölmüş mü?.. Yenisi gelecek mi acaba?'' diye sordular.
Bilgiç Dayı;
''Öldüğü kesinleşirse elbette ki gelir!..'' diyerek cevap verdi. ''Ama, memlekette, öleni duyuracak, beş kereyi bırak, bir kerecik bile çalmaya çan yok!''
216) AKIL KULLANMAK!..
Ülke, karşılıklı atışmalar ortamına girmişti yine. Herkes bir şeyler söylüyordu da, atışmacılık merakını giderecek çareyi kimse söylemiyordu.
Yazar Hoca, aldı kalemi eline, herkesin bir şey söylemesini demokrasiye bağladı. Ve dedi ki; ''Düşünce özgürlüğü, düşüncesini açıklama özgürlüğü iyidir. Ama ağzı olanın konuştuğu ülkede, dinleyenlerin akıllarını kullanmaları şart olmaktadır''.
Vatandaşlar, 'demek ki atışmalar düşüncelerin ürünüymüş' demeye başladılar. Sonra da Bilgiç Dayı'ya sordular.
''Ağzı olanın konuştuğu bu ülkede, dinleyenler akıllarını nasıl kullanacaklar Bilgiç Dayı?''
Bilgiç Dayı cevap verdi:
''Konuşanın konuşma şekline ve yerine bakarak, tabi ki! Yanlış söz bizden taraftansa susup, karşı taraftansa tokat vurarak!''
217) UĞURLAR OLA ADALET!
Asker-sivil yargı anlaşmazlığında siviller üste çıkmış durumdaydı. Devletin zirvesine kadar 'sivil' etiket kocaman şekliyle görünüyordu.
Geçmişte, 'terörist' sanılan biri kodese tıkılmış, ağır hastalanmıştı. Kodesteki mevta olunca, Kürşat Bumin dedi ki: ''Cumhurbaşkanına hatırlatılması gereken merhametten çok önce adalet olmalı''
Vatandaşlar, Bilgiç Dayı'ya geldiler. O'na;
''Sivil zirveye kondu; adalet nerede?'' diye sordular.
Bilgiç Dayı, çenesini avuçlayıp;
''Adalet, zirvede bozulacağından geri dönmüştür!'' diyerek cevap verdi. ''Sivil ise, buz tutmuş, haberi yok!''
218) SİVRİ OLAMADIM
Elli yılını gazeteciliğe vermiş zat, bilgin ve edibler için iyilik düşünüyordu. Filozofuyla, şairiyle, romancısıyla değişik fikirdekilerin bir araya gelmesini, bunu için hükümetçe desteklenecek bir kültür sarayının oluşturulmasını istedi.
Değişik fikirlilerin listesini, sivri kalemlileri de içine alacak şekilde oluşturmuştu elli yıllık gazeteci zat. Bunların adlarını tek tek okudu.
Vatandaşlar Bilgiç Dayı'ya sordular:
''Elli yıllık gazetecinin edibler listesinde sen neden yoksun Bilgiç Dayı?''
Bilgiç Dayı cevap verdi:
''Birilerine batacak kadar sivri olamadım da ondan!''
219) KUTSAL KAZANÇ
Türkiye'nin önemli bir holdingine teftişe gelen maliye müfettişleri, vergi kaçırıldığını anladıklarında yüklü ceza kesmeye hazırlanıyorlardı. Holdingin Ceo'su onlara;
''Ceza kesmekten vazgeçin, sizi maaşınızın bir kaç katına maaşla yanıma alayım'' dedi.
Müfettişler, alacakları maaşın vergisi kesilmemiş olacağını bildiklerinden Ceo'ya cevabı yapıştırdılar:
''Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır, Beyefendi!''
Vatandaşlar bunu duyduklarında sevindiler, Maliye'nin müfettişlerini içlerinde vurulan alkışlarla takdir ettiler. Bilgiç Dayı'ya da;
''Kazancımızın kutsal olmasını istiyoruz, ne yapalım Bilgiç Dayı?'' diye sordular.
Bilgiç Dayı;
''Asgari ücretle bir işe girin önce!..'' diyerek cevap vermeye çalıştı. ''Ay tamam olup maaş brüt verildiğinde sakın almayın ha!. Yetkilisinin -Asgari ücret net bu kadardır- sözüne uygun olarak vergi ve primler kesilsin. Siz de kutsal kazanç edindim diye mutlu ve mesrur olun. Kesilen vergi Maliye'nin hazinesine mi gider, işverenin kasasında mı kalır, size ne!
220) SANI
Türkiye'nin geleceği yerleri değil de o yerlere nasıl geleceğini düşünenler de vardı. Mesela Yusuf Kaplan, halen işlemekte olan hırsızlık, yolsuzluk, usulsüzlük illetine dikkat çekiyor, ahirette hesaba çekileceğine inanmayanların bu illete tutulmasını olağan görüyordu.
Ya Allah'a inandım diyenler?..
Onların bu illete tutulmalarına ''inanamıyorum'' diyordu Yusuf Kaplan.
İşte o zaman vatandaşlar şüpheye düştüler. O şüpheyle Bilgiç Dayı'ya gelip;
''Aklımız havsalamız almıyor Bilgiç Dayı; Müslümanım diyenler nasıl oluyor da hırsızlık-yolsuzluk-usulsüzlük yapabiliyor?'' diye sordular.
Bilgiç Dayı;
''Yalan, süslü kasede sunulduğu için!'' diyerek cevap verdi. ''Bir de, bu tipler, bazı düşünürlerce halâ müslüman sanıldığı için!''
İbrahim Faik Bayav
(15.08.2009)
Bu paylaşımın her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Paylaşımın izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
YORUMLAR
Henüz hiç yorum yapılmadı.